6 Mart 2014 Perşembe

Lekesiz Aklın Sonsuz Gün Işığı

                  Joel:Wait,wait,wait…Just wait.        
          Clementine:Wait?Why?           
             Joel:I dont know.Just wait.Wait…
Hayat bazen sadece beklemektir.Beklediğiniz ‘O’ da olabilir,o sandığınız kişinin gerçekten ‘O’na dönüşmesi de…Ve bu yaşanan sürecin en acıklı parçasıdır aslında.Unutmaya çalışmaktan bile daha acıklıdır zihninizdeki O ile gerçekteki O arasındaki uyumsuzlukları kabullenmek.Ama çoğu kez öyle iç içedir ki bu fark etme ve kabullenme evreleri unutmayı daha çok önemseriz.Unutmak ilaçtır,inançlara yeniden dönüştür.Evet,o aslında O olmayabilir ama bir yerlerde hala sizi bekleyen bir O vardır ve bu yolda önünüzdeki en büyük engel ‘korkuların üstesinden gelme’ eşiğidir.Bu zorlu savaşı vermek üzre insan esasında hiçbir eski aşkı unutmaz.Bu olsa olsa bir ‘üstesinden gelme’ durumudur.Yahut ‘göze alma’…

Bu yüzdendir ki unutmak en büyük lütuftur;özlenen,hayal edilen bir şeydir.Bu yüzden her yeni hayal kırıklığının ardından unutmamızı sağlayacak bir teknolojinin icat olunduğunu düşleriz.Üstelik henüz gürültüsüz çalışan bir çamaşır makinesi icat etmeyi bile becerememişken insanoğlu.Eternal Sunshine Of The Spotless Mind da bu özlemin bir ürünüdür esasen.İki aşk arasında aşk acısını pas geçme özlemi…Çünkü acılar bizi korkak yapar.Hadi korkak demeyelim de,en iyi ihtimalle temkinli…Aynı süreci tekrar tekrar yaşamaktan,ruh durumunuza ardı arkası gelmeyen yeni bir çentik atmaktan yorulursunuz bir süre sonra.Bekarlık sultanlıktır ya da tam tersi.Bekarlık yorgunluktur aslında; biriyle olmanın getirdiği dayanılmaz bir yorgunluğun son evresi.Çünkü biriyle birlikte olmak sürekli bir değişim gerektirir ve yaşınız kaç olursa olsun değişim en yorucu şeydir.Aşk adı altında yücelttiğimiz,incelttiğimiz ‘ideal aşık’ yaratma çabası her zaman iki yönlüdür.Sürekli bir değiştirme ve karşımızdakinin uğraşına rağmen aynı kalma çabasına gireriz.Karşımızdakini de kendimize benzetmeye,günler boyu ne çok ortak noktamız olduğunu saymaya uğraşırız.O da Beirut’u seviyordur ve 30 yaşından evvel mutlaka Küba’ya gitmeyi düşünüyordur.Boşuna dememiş ki Thedor Adorno! Aşk farklı olanda benzerlik görme gücüdür.
Ortak noktalarınızı tükettiğiniz,farklılıkları ayırt ettiğiniz an gerçekliğe kıç üstü iniş yaptığınız andır.Bundan sonraki sürecin uzunluğu sabrınızla ve mazoşizminizin boyutuyla alakalıdır.Ben, belki de pek sabırlı bir insan olmadığım için, hiçbir zaman uzayıp giden ayrılıkların insanı olmadım.Bu yüzdendir belki bende kağıt kesiği etkisi yarattı her yeni ayrılık:Kısa ve acılı.Üstelik uzatıp sündürmek bu ayrılık anını daha vefalı kılmıyor sizi,ya da daha duygusal…Her iki durumda da bok gibi hissediyorsunuz.Bunda değişen bir şey yok yani.Ama bok gibi hissetmek de önemli.Yaşlanınca anlayacağız,valla bak:Bok gibi hissetmek bizi biz yapan şeymiş meğer!Hani deneyim diyoruz ya,hah işte ondan.Bu deneyim bir sonraki ilişkinizi mükemmel kılmayacak belki ama en azından daha farklı acılar duyacaksınız.Öldürmeyen şey güçlendirmeyecek belki ama en azından öldürmediğini bilmek biraz olsun içinizi rahatlatacak.Hem unutmanın bir hapı olsa biz onu da fitil yapardık,benden demesi.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder