6 Mart 2014 Perşembe

Arzunun O Karanlık Nesnesi

Arzunun nesnesini karanlık yapan nedir? Peki o karanlık nesneyi arzu nesnesi yapan? İki sorunun da cevabı aynı aslında ve Dirty Dancing bu iki soru üzerine kurulu.
Siz liseyi yeni bitirmiş, adeta gözü açılmamış sığırcık yavrusu misali bir “bebek” olsanız ve enine boyuna, döneminin standartları içinde Allah’ın özenerek yarattığı bir kul olan Patrick Swayze’yle yüz yüze gelseniz ne hissederdiniz? Vallahi ne hissederdiniz ben bilemem de, nerenizde hissedeceğiniz konusunda hemfikiriz ve oranın kalbiniz olmadığını da biliyoruz bence. Neyse!
Arzunun nesnesi neden karanlıktır? Ve bu karanlık nesneyi nedir arzu edilir kılan? Cevap basit aslında; belirsiz oluşu. Evet, arzumuzun o karanlık nesnesi çoğunlukla belirsizdir ve biz her daim çok az bilgiye sahibizdir onun hakkında. 

Kendinizi bir an Baby yerine koyun. Ne biliyorsunuz bu , tövbe estağfurullah, Yunan tanrıları arasından kopup gelmişe benzeyen genç adam hakkında? Hmm… Adı Johnny. Dans öğretmeni. Başka? Karanlık bir boşluk. Arzu dolu bir boşluk. Ah o boşluk! Doldurulası boşluk! 
Ne devlet kayıtlarında Francis Houseman olarak kayıtlı olan kızımızın filmin başından itibaren Baby olarak anılması bir tesadüfün eseridir, ne kızımızın asıl isminin ilk sevişmenin hemen ardından sorulması ne de bu ismin kamuya ilanının filmin sonuna saklanması! Zira Dirty Dancing bir yanıyla da Baby’nin bu güçlü erkek figürü karşısında verdiği kadınlık savaşının öyküsüdür. Tanış(tırıl)dıkları sahnede Baby basmadan elbisesi ve keten pabuçlarıyla küçük bir kız çocuğundan farksızdır bizim ve Johnny’nin gözünde. İlk dans edişleri bile öğretici bir havadadır. Öyle ki Baby kendini kaptırdığı anda arzunun o karanlık nesnesi çoktan kayıplara karışmıştır ve Baby o yazdan gerçek bir kadın olarak çıkmaya mahkumdur çoktan.
Film boyu arzumuzun o karanlık nesnesi yaklaşır, büyür, dost olur, korkutucu olur, seksi olur, sevgili olur. Ama asla bilinir olmaz. Bilinir olmak onun ruhuna aykırıdır. Bu sayede ki ona anlamlar yüklememiz kolaylaşır ve arzumuzun karanlık nesnesi hakkında bildiklerimiz ona dair hayal ettiklerimizden ibarettir artık. Filmin başında gördüğümüz Johnny ile sonunda gördüğümüz Johnny arasında neredeyse hiçbir fark yokken Baby’nin katettiği mesafeler çoktan boyunu aşmıştır. Dünyada babasından gayrı erkeklerin de olduğunu keşfeden kızımız artık hem “babasının biriciği” olmaktan çok uzaktır hem de sevilecekse tüm iyi ve kötü yönleriyle sevilmeyi talep edecek kadar cesur. Bu aslında Johnny ile Baby’nin aşk hikayesi değildir. Bu aslında Baby’nin aşkı, cinselliği, korkularını, arzularını, itaatsizliği ve büyümeyi öğrenişinin hikayesidir. Bir kız çocuğu bir kadına doğru hızla evrilir hızla. Kızımızın o meşhur “kaldırma” hareketini yapacak cesareti ancak filmin sonunda bulması da tesadüf değildir. (Ah, ne fallik imge!)
Velhasıl-ı kelam arzumuzun o karanlık nesnesi bilinmez, bilinmez belki ama, tatmin edilmekle son bulur. Bu sebepledir ki Johnny ile Baby’nin bir geleceği yoktur. Onlar sadece “hayatlarının en güzel günleri” ni yaşamışlardır beraber. Büyüten, acıtan, değiştiren bir yaz olmuştur. Ama sonunda yaz da geçmiştir işte. Ya da yazsan da geçmemiştir belki, kim bilir ki?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder