Çingeneler Zamanı’nı ilk seyrettiğimde çok küçüktüm.Bu yüzden olsa gerek yalnız iki sahne kalmış aklımda ve ben bu iki sahnenin birbirini takip ettiğini düşünmüşüm hep;Hıdırellez’de çingenelerin nehirde yıkandığı ve Azra’nın doğururken havaya yükseldiği sahneler.Belki de sırf bu iki sahne yüzünden benim için hep büyülü bir filmdi Dom Za Vesanje.Sırf bu yüzden yıllar boyu tekrar izlemekten kaçındım bu filmi,Hürriyet’in gün aşırı VCD’sini verdiği zamanlarda bile.Onu olanca büyüsüyle aklımda tutmak istiyordum belki.Hep benim hatırladığım gibi kalsın istiyordum.Büyüsü hiç bozulmasın istiyordum.Ya da belki tekrar izlersem bir daha çocuk olamam sanıyordum.Yıllar sonra cesaretimi toplayıp filmi tekrar izlediğimde artık çocuk kalamayacağımın farkındaydım.
Kahkaha ile gözyaşı kardeştir derler.Herhalde bunu Dom Za Vesanje kadar iyi anlatan bir film yoktur.Kardeşine üzülürken,hindisine sevinirken,Azra’nın elinden tutup anasının kapısına dayandığında hep Perhan’a sarılmak gelir içinizden.Sıkı sıkı sarılmak ve bırakmamak bir daha…Perhan çocukluğunuzdur sizin,ilk gençliğinizdir.Ve hepsinden önemlisi vatanınızdır,doğduğunuz yerdir Perhan.Yugoslavya’dır.Perhan’ın adım adım değişiminde Yugoslavya’nın da değişimine şahit oluruz aslında.Yüreğimiz hem Perhan’a yanar hem de inandığımız,yanıldığımız,yarı yolda bırakıldığımız her şeye.
Azra ile Perhan’ın çocuksu aşklarıyla gülümsetir önce sizi.Üç kez evlenmeyi deneyen ve başaramayan,sonunda intihar mektubunu midesinde taşıyarak kendini kilise çanına asmaya çalışan Perhan’ın Azra’ya seslenişleri ve iyi yürekli komşunun yardıma koşuşu kahkahalara boğar sizi.Ama yüreğinizde bir yerler de acır hissettirmeden.Kimse sizin elinizi tutmayı böyle içtenlikle istememiştir,kimse sizden ‘Tanrıçam’ diye bahsetmemektedir ve büyük ihtimalle kimse sizin uğrunuza kilise çanına asmayacaktır kendini.Fakat sevenler kavuşamadıkça sıkıntı sarar yüreğinizi.Nursuz,karanlık adamlar sizin için bile çıkış yolu gibi görünür kimi zaman.Siz de Perhan gibi takılır onların peşine sürüklenirsiniz bilmediğiniz bir ülkeye.İstediklerine ulaşmak için çok para gerekir.Çok para kazanmak içinse sahip olduklarından vazgeçmek.İnsanoğlunun da,Perhan’ın da paradoksu burada başlar işte.Küçük kasabasına,ninesine ve Azra’sına dönerken çok zengindir ama ‘ninesinin aslanı’ Perhan değildir artık.Nitekim bıraktığı hiçbir şeyi de eskisi gibi bulamaz.
Azra’yı hamile bulan Perhan’ın alkolün etkisiyle göbek atarak ağlayışı yüreğine oturur adamın tıpkı bir kıymık gibi.Azra bir türlü ikna edemez Perhan’ı karnındaki çocuğun onun olduğuna.Çünkü Perhan ‘kendine bile kandırmaya başladığından beri kimseye inanmaz olmuştur.’Çocuğun doğumu ve Azra’nın ölümü filmin bambaşka bir noktaya taşındığının habercisi gibidir.İçini çürüten her şeyden intikam alarak temizlenmeyi dener Perhan kendi kanıyla.Bu yolda öz oğluyla tanışır.Ama öz oğluna bir akerdeon olsun alamayacaktır.Oğlu ve kardeşi güvenli kollara doğru yol alırken Perhan önce intikamında yıkanır,ardından ölümü kucaklar.Ölüm bembeyaz bir hindidir Azra’nın doğurduğu.
Hem hayalleri olmayan bir çingene neden yaşasın ki?





Hiç yorum yok:
Yorum Gönder